MANŞETLERDE BOLLUK, FATURADA YOKLUK!
MANŞETLERDE BOLLUK, FATURADA YOKLUK!

MANŞETLERDE BOLLUK, FATURADA YOKLUK!
Bir sabah uyandık, Karadeniz’in derinliklerinden gelen haberle heyecanlandık. Tuna-1, Sakarya sahası… Açıklamalar art arda geldi: “320 milyar metreküp gaz bulundu!”, “Türkiye enerji bağımsızlığı yolunda büyük adım attı!”
Ekranlarda dev yazılar, gazetelerde manşetler, meydanlarda coşkulu konuşmalar… Hepimizin içinde aynı duygu vardı. İşte bu! Artık faturalarımız hafifleyecek, çocuklarımızın geleceği daha aydınlık olacak.
Ama zaman geçti. 2023’te ilk üretim başladı. Boru hattından metan molekülleri geçmeye başladı. Şu anda günlük yaklaşık 10 milyon metreküp üretim yapılıyor; hedef ise 2027’ye kadar 40 milyon metreküp/gün kapasiteye ulaşmak. Yani gerçek bir ilerleme var. Fakat evlerimizin kombilerinde, ocaklarında o büyük heyecanın karşılığı hala hissedilmedi. Çünkü işin gerçeği şuydu; keşif gurur vericiydi, ama “bugün cebinize yansıyacak” denecek kadar basit değildi.
Rakamların oyunu mu? Başlangıçta 320 milyar metreküp denildi. Ardından bazı açıklamalarda “3,9 trilyon cubic feet” gibi ifadeler geçti. Medyada bir anda “4 katrilyon!” manşetlerini gördük. Oysa bu sayılar aynı şeyin farklı birimlerle söylenişiydi. Feet küp kulağa devasa geliyor, ama metreküpe çevrildiğinde yaklaşık 110 milyar metreküp ediyor.
Yani rakam büyüyormuş gibi görünse de gerçekte aynı hacmi anlatıyor. İşte tam da burada vatandaşın kafası karışıyor. Çünkü bizler bilimsel tablolarla değil, faturayla konuşuyoruz. Hangi ölçü biriminde olursa olsun sorumuz aynı:
“Peki bu gaz benim mutfağıma, kombime ve ocağıma , cebime ne zaman yansıyacak?”
Tüketim-keşif dengesi açısından Türkiye’nin yıllık doğalgaz tüketimi ortalama 50–56 milyar metreküp. Yani 110 milyar metreküp, ülkenin ihtiyacını ancak iki yıl kadar karşılayabilir. Bu çok değerli bir kazançtır, tabi ki küçümsenmez. Ama manşetlerdeki “yüzyıllık rezerv” ya da “pencereleri açın” algısı gerçeği yansıtmıyor.
İşin özü, bir eve iki yıllık tüp almak gibi, ardından gidip 20 yıllık dışarıdan tüp sözleşmesi imzalamaya benziyor. Evin içinde kısa süreli bir rahatlama var, ama uzun vadede yine dışarıya bağımlısınız.
Çelişkiyi görüyoruz: bir yanda “Karadeniz gazıyla bağımsız olacağız” deniyor, diğer yanda 2045’e kadar sürecek LNG anlaşmaları imzalanıyor. Yıllık birkaç milyar metreküplük ithalat, ABD gibi uzak coğrafyalardan yapılacak.
Vatandaş olarak çok basit ve haklı sorularımız var:
🤔 Madem kendi gazımız var, neden hala dışarıdan uzun vadeli alım yapıyoruz?
🤔 Yerli keşifler bizi neden tam bağımsız kılamıyor?
🤔 Bulunan gazın manşetlerdeki parıltısı neden faturaya yansımıyor?
🤔 1000 metreküp LNG için $614 dolar ödeyeceğiz.
🤔 ABD’den 1000 metreküp LNG için $614 dolar ödeyeceğiz, peki biz İran’dan 191 $, Azerbaycan’dan 350 $, Rusya’dan 480 $ gibi çok daha ucuz fiyatlar varken neden bu kadar pahalıya Amerika’dan almak zorundayız? Trump’ın 25 Eylül 2025’teki “doğalgazı başka ülkelerden alma, bizden al” tavsiyesi mi bunu belirledi, yoksa arkasında başka stratejik ve diplomatik sırlar mı var?
Faturanın gerçeği, emekli Ahmet dedenin geçen kış ısınma için ödediği fatura 3 bin lirayı geçti. Bir market esnafının dükkanında ödediği doğalgaz faturası 7 bin lirayı buldu. Öğrenci Berin’in kaldığı yurtta ısınma masrafları yemeğine yansıdı.
Hani pencereler açılacaktı? Hani bağımsızlık cebimize yansıyacaktı? Tam tersine, gaz bulduğumuz yıllarda bile doğalgaza zam geldi. İşte bu yüzden vatandaş gururla birlikte kızgınlık da hissediyor.
Enerjide gerçek bağımsızlık büyük bir hedef. Ama bu hedefe giden yolun dürüstçe anlatılması şart. Halkın güvenini kazanmak için:
✔️ Açıklık: Hangi rakam kesin, hangisi tahmin net olarak yazılmalı. m³ mü, ft³ mü, açık olmalı.
✔️ Takvim: Bu gaz hangi yıl, hangi kapasiteyle üretime girecek, herkes bilsin.
✔️ Gelir Adaleti: Bulunan kaynakların getirisi fatura indirimi mi olacak, sosyal destek mi, altyapıya mı gidecek? Netleşmeli.
✔️ Alım Gerekçesi: Dışarıdan gaz alınıyorsa, bunun sebebi halka dürüstçe açıklanmalı: depolama yetersizliği mi, kış güvenliği mi, yoksa siyasi/diplomatik tercihler mi?
Karadeniz’in gazı bize umut verdi. Ama umutla yetinmek, bir milleti doyurmaz. O gazın gerçek karşılığı, halkın günlük yaşamına yansıdığında, esnafın faturasını düşürdüğünde, çiftçinin üretim maliyetini hafiflettiğinde görülecek.
Gazın sahibi millettir, getirisi de millete ait olmalıdır.
Eğer cevabı net değilse, işte o zaman asıl görevimiz başlar; sormak, takip etmek, talep etmek. Çünkü gerçek vatan sevgisi, bulunan zenginliği nutuklarda değil; halkın sofrasında, evinin sıcaklığında, çocuğunun geleceğinde gösterebilmektir.
KRİTİK NOKTA:
Bu mesele bir hükümetin ya da bir partinin değil, tüm milletin meselesidir.