BİZİM KIRMIZI PAZARTESİMİZ

BİZİM KIRMIZI PAZARTESİMİZ

📊24 görüntüleme
BİZİM KIRMIZI PAZARTESİMİZ
Kader değil, kayıtsızlık öldürüyor. Bazen ölüm gelmeden önce sessizlik gelir. Bir çocuğun fısıltısı duyulmaz, bir kadının çığlığı duvara çarpar geri döner. Bir annenin gözleri boşluğa takılır, bir baba susar. Ve bir toplum, duyar… ama duymamış gibi yapar. Oysa herkes biliyordu. Tıpkı Santiago Nasar’ın öldürüleceğini bilen o kasaba halkı gibi. Biz de biliyoruz. Kadınların öldürüleceğini, çocukların istismar edileceğini, adaletin gecikeceğini… Ama yine de “durun!” diyemiyoruz. Çünkü bizde sessizlik artık bir refleks; alışkanlığa dönüşmüş bir korkudur. Bugün, bu ülkenin sokaklarında, evlerinde, ekranlarında her gün küçük “Kırmızı Pazartesiler” yaşanıyor. Bir okul çantasında unutulmuş bir mektup… “Anne, babam bugün yine bağırdı.” Bir kadın defalarca “beni öldürecek” diyor, kimse inanmıyor. Bir genç, “artık dayanamıyorum” yazıp sessizce gidiyor. Bir işçi göçüğün altında kalıyor, “kader” deniyor. Ama biz biliyoruz ki, kader değil, kayıtsızlık öldürüyor. Her sustuğumuzda, bir Santiago daha ölüyor. Her görmezden gelişimizde, bir annenin kalbi bir kez daha parçalanıyor. Her “aman şimdi sırası değil” dediğimizde, bir çocuk daha karanlığa gömülüyor. Sessizlik en ağır silah. Ve o silah, her gün bir kadının kalbine doğruluyor namlusunu. Bir toplumun en karanlık günü, herkesin bildiği bir ölümü sustuğu gündür. Artık “Kırmızı Pazartesi” bir roman değil, bir ülkenin aynası. Bir toplumun utanç günü. O aynaya her baktığımızda, arkasında bir kadın silueti beliriyor, bir çocuğun korkmuş gözleri yansıyor. Artık duymalısın. Bir kadın ölmeden, bir çocuk ağlamadan, bir çığlık sessizliğe karışmadan önce… Duy. Gör. Bildir. Çünkü her suskunluk, bir sonraki çığlığın davetiyesidir. Her geç kalınan adalet, yeni bir mezarın kazma sesidir. Biz sustukça vicdan susuyor, vicdan sustukça adalet körleşiyor. Ve bir ülke, bilip de susuyorsa, yavaş yavaş ölüyor demektir. Kırmızı Pazartesi bitmedi. Sadece tarihini değiştiriyoruz her gün. Her yeni gün, bir başka isim, bir başka kadın, bir başka çocukla yeniden yazılıyor. Ve o kanlı sayfalara hep aynı kelime düşüyor: “Biliyorduk.” İşte bu kelime, bir ülkenin vicdanını en çok sızlatan, en çok utandıran kelimedir. Susma. Birinin sessizliği, bir başkasının son nefesi olabilir. KRİTİK NOKTA Biz sustukça onlar ölüyor. Bir ses eksik kaldığında bir can eksiliyor. Susma artık, ses ol, nefes ol, hayat ol. Çünkü bir gün o sessizlik senin kapını da çalabilir.”

Paylaş:

İlgili Haberler

BİZİM KIRMIZI PAZARTESİMİZ | Kritik Nokta