Devletin İtibarı Kimin Emanetinde ?
Devletin İtibarı Kimin Emanetinde ?

Devlet… Bir toprak parçasından fazlası. Bir bayraktan, bir marştan, bir binadan öte. Devlet, milletin ortak vicdanı, ortak hafızası, ortak hayalidir. Ama bu hayalin itibarı, kimlerin elinde şekillenir? Onu yüceltenler kimdir, yere düşürenler kim?
Bu sorunun cevabı, sadece siyasetle değil, toplumun ruhuyla da ilgilidir.
Hükümetler Gelir, Gider…
Ama Devlet Kalır mı?
Hükümetler, devleti yöneten geçici organizmalardır. Seçimle gelirler, seçimle giderler. Politikaları değişir, kadroları değişir, söylemleri değişir. Ancak devlet, bu gelip geçen dalgaların üzerinde duran sabit bir kaya olmalıdır. Ne var ki, o kayanın yüzeyi, hükümetlerin eylemleriyle ya parlatılır ya da çatlatılır.
Bir hükümetin adaletsizliği, devletin adaletine gölge düşürür. Bir yöneticinin kibri, devletin tevazuuna zarar verir. Bir bakanın hoyratlığı, devletin şefkatini örter. Ve halk, bu ayrımı her zaman yapamaz. Çünkü sokaktaki vatandaş için devlet, onu yönetenlerin aynasında görünür.
Milletin Rolü: Seyirci mi, Sahip mi?
Peki ya millet? Devletin gerçek sahibi olan halk, bu itibarı korumakta ne kadar etkin? İşte burada mesele derinleşiyor. Çünkü millet, sadece oy veren değil; aynı zamanda ses veren, yön veren, değer veren bir güçtür.
Bir toplum, adaletsizliğe sessiz kaldığında; liyakatsizliği normalleştirdiğinde; hakikatin yerine propagandayı tercih ettiğinde, devletin itibarı da sessizce erir. Devletin onuru, halkın vicdanında başlar. Eğer o vicdan susturulmuşsa, en güçlü devlet bile içten içe çürür.
İtibar, Güçten Değil, Güvenden Doğar
Devletin itibarı, tankla, topla, törenle değil; adaletle, şeffaflıkla, güvenle inşa edilir. Bir devletin en büyük gücü, halkının ona duyduğu inançtır. O inanç, bir mahkeme kararında, bir memurun davranışında, bir öğretmenin duruşunda kendini gösterir.
Ve bu inancı ya hükümetler besler, ya da bozar. Ama millet, bu sürecin sadece izleyicisi değil; aynı zamanda düzelticisi, dengeleyicisi ve gerektiğinde uyarıcısıdır.
Devletin İtibarını Kim Taşır?
Devletin itibarı, hükümetlerin eylemleriyle şekillenir; ama milletin sessizliğiyle ya korunur ya da kaybolur. Hükümetler devleti temsil eder, ama millet devleti yaşatır.
O yüzden sorunun cevabı şudur:
Devleti itibarsızlaştıran da, itibar kazandıran da milletin kendisidir. Ama bu etki, hükümetlerin aynasında yansır. Ve o ayna ne kadar kirliyse, devletin yüzü o kadar bulanık görünür.
Devletin itibarı, halkın vicdanında başlar; hükümetlerin eyleminde görünür; toplumun sessizliğinde ya büyür ya da kaybolur.