AYNI SOKAK, FARKLI HAYAT

AYNI SOKAK, FARKLI HAYAT

📊29 görüntüleme
AYNI SOKAK, FARKLI HAYAT
Bir veli çaresizlikten kameraya sarılıyor. Sosyal medyada hem görüntü alıyor, hem konuşuyor ve paylaşıyor. Çorum İstiklal İlkokulu’ndan öğle vakti. Çocukların elinde evden getirilmiş ekmek arası, bir şişe su ya da kantinden aldıkları bisküvi… Kantinde masa yok, sandalye yok. Kimisi köşede, kimisi merdiven basamaklarında oturmuş öğle yemeğini yiyor. Birinin defteri masa oluyor, taş ise diğerinin sırt dayanağı. Okul dediğiniz yalnızca ders işlenen bir bina değildir. Çocuğun karnının doyduğu, oyun oynadığı, temizlendiği, güvende hissettiği ikinci evdir. Ama burada okulun bahçesi taş, kantin köşesi soğuk, tuvalet kapısı çaresizliktir. Çocuk tuvaletten çıktığında sabun bulamayınca kirini ellerinden değil, yüreğinden silemiyor. Pantolonuna ya da eteğine sildiği elleri, aslında bizim vicdanımıza bulaşan lekedir. Velinin sesi boşuna değil. Çünkü bu manzara yalnızca bir okulun değil, bütün ülkenin fotoğrafıdır. Maalesef ki her kare, aynı soruyu fısıldıyor: “Bu çocuklara nasıl bir gelecek bırakıyoruz?” Bakanlar kürsülerde nutuk atıyor: -Milli Eğitim Bakanı vizyon konuşuyor ama çocuklar betona oturuyor. -Gençlik ve Spor Bakanı stad açıyor ama öğrenciler teneffüste koşturacak bahçe bulamıyor. -Aile Bakanı aileyi koruyor diyor ama anne beslenme çantasına koyacak yiyecek bulamıyor. -Sağlık Bakanı şehir hastaneleriyle övünüyor ama çocuk okulda sabunsuz lavaboda çaresiz kalıyor ve hijyen sorunu yaşıyor. -Çalışma Bakanı istihdamdan bahsediyor ama yüz binlerce öğretmen atama bekliyor. -Tarım Bakanı gıda güvenliği anlatıyor ama öğrenci merdivende kuru ekmeğe mahkum oluyor. Ve tam o sırada, “devlet okulları iyidir” diyen bakan, kendi çocuğunu imkanlarıyla donatılmış özel okula gönderiyor. Orada sıcak yemek var, tertemiz sınıflar var, etkili sosyal faaliyetler, sabun kokulu tuvaletler ve hijyen var. Diğer tarafta ise yokluk, çaresizlik, yoksunluk ve utanç… Sosyal devletin özü eşitliktir. Her çocuğun aynı imkana, aynı hakka sahip olmasıdır. Eğer bir bakanın çocuğu masa başında sıcak yemeğini yerken, halkın çocuğu merdivende ekmeğini bölüyorsa; biri hijyenik tuvalette ellerini sabunla yıkarken, diğeri sabunsuz lavaboda çaresiz kalıyorsa, bir diğeri sosyal faaliyetten faaliyete geçip, bir diğeri patlak top sektiriyorsa, orada sosyal devlet değil, derin bir uçurum vardır. Ve o uçurum büyüdükçe, sadece çocukların hayalleri düşmez; toplumun vicdanı da sessizleşir. Çocukların betona oturduğu bir ülkede, sosyal devlet yalnızca kağıt üstünde kalır. Gerçek devlet, çocukların hakkını koruyan, onların eline sabun kadar temiz, masa kadar sağlam, gelecek kadar umut verici bir güven bırakandır. Bir çocuğun merdivende yediği kuru ekmek, yalnızca açlığın değil; görmezden gelinmişliğin, unutulmuşluğun, terk edilmişliğin sembolüdür. Biz büyükler sustukça, onların defteri masa, dayanağı taş, pantolonu havlu oluyor. Bir ülkenin geleceği, çocuklarının oturduğu sırada değil, düşmek zorunda kaldığı taşın soğukluğunda ölçülür. Eğer biz bu tabloya alışır, kanıksar, “ne yapalım” deyip başımızı çevirirsek; yarın kendi çocuklarımızın gözlerine bakacak yüzümüz kalmaz. Çünkü o taşın soğuğu, o merdivenin sertliği, o sabunsuz ellerin çaresizliği hepimizin vicdanına değiyor. Bir milletin en büyük utancı, kendi çocuklarına reva gördüğü hayattır. Bir milletin en büyük onuru ise, kendi çocuklarına layık gördüğü gelecektir. KRİTİK NOKTA. Halkın çocuğuna layık bulmadığın okulu, kendi çocuğuna nasıl layık görürsün?

Paylaş:

İlgili Haberler

AYNI SOKAK, FARKLI HAYAT | Kritik Nokta